MEMUR-SEN’İ TEBRİK EDİYORUZ Bu günlerde ülkemizde alkışlanacak sivil ve asil bir duruşa şahit olmaktayız: Kılık-kıyafet konusunda yasak kalkana kadar sivil itaatsizlik! Yönetiminden üyelerine Memur-Sen ailesini tebrik ediyoruz. Önce 10 milyon imza ile işe başladılar. İmza 12 milyonu geçti. Taleplerinin bir kamu talebi olduğunu böylece gösterdiler. Hareketlerini topluma mal ettiler. Şimdi de sivil itaatsizlik eylemi başlattılar.
BU SİVİL İTAATSİZLİK NELERİ GÜNDEME TAŞIYOR? Bu sivil duruş ve asil eylem: Ağızlarda sakız yapıldığı halde unutulan demokrasiyi, Feminizmin moda olduğu bir çağda yok sayılan kadın hukukunu, Dini referans almasalar bile, evrensel beyannamelerle sürekli vurgulandığı halde çiğnenen insan haklarını, Yasaklanan ifade ve tercih hürriyetini, Hepsinden önemlisi, tanınmayan din, vicdan ve inanç hürriyetini bir sivil sendikal eylem formatı çerçevesinde gündeme taşıyor. Bu eylemin önemi de buradan, sendikal eylem formatından kaynaklanıyor. Çünkü bu yasak yönetmeliklere malzeme olduğu günden beri çok canlar yandı. Toplum, bu yasağı hiçbir zaman benimsemedi. Tepkisini öyle veya böyle dile getirdi. Ama sözünü dinletemedi. Sokağa da dökülmedi. Bu sorun şimdi bir defa da, bir sendikal eylem çerçevesinde gündeme geliyor!
BU EYLEM ÖNEMLİDİR Bu eylem bir sokak eylemi değildir! Bu eylem bir negatif duruş değildir! Bu eylem bir şiddet içermiyor! Bu eylem, grev gibi bir görev paydosu içermiyor! Bu eylem görev yapmaya engel teşkil etmiyor! Bu eylem başkasının görev yapmasını engellemiyor! Bu eylem kurumun iş performansını düşürmüyor! Bu özellikleriyle bu eylem, Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” formatına uygundur. Çünkü bu eylem bir performans eylemidir, bir pozitif duruştur! Nitekim: “Sen, şapkayı başına koymuyorsun; mahkeme gibi çok resmî yerlerde başını açmıyorsun. Demek, o kanunları reddediyorsun. O kanunları reddetmenin cezası şiddetlidir” diyen mahkemeye Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri: “Bir kanunu reddetmek başkadır ve o kanunla amel etmemek bütün bütün başkadır. Ben o kanunlarla amel etmiyorum; hem, amel etmekle dahi mükellef olamıyorum” diyordu.1
BAŞÖRTÜSÜ BİR İNANÇ PROJESİDİR Başı açıklık çağımız medeniyetinin sefih bir projesi ise, başörtüsü bir inanç projesidir. Kur’ân başörtüsünü emrediyor. Başörtüsünü emreden âyetleri Tesettür Risalesinde tefsir eden Bediüzzaman, bu sebeple sevk edildiği mahkemede bu meseleyi şöyle savunuyor: “Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaîyesinde en kudsî ve hakikatlı bir düstûr-u İlâhîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüz elli sene zarfından geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidâen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.”2
BAŞÖRTÜSÜNÜ SUÇ SAYMAK ANAYASAYA AYKIRIDIR Başörtüsü yeni bir mesele değildir. Müslüman hanımlar, bin dört yüz yıldan beri başlarını örterler! Bu örtü onların dem ve damarlarına işlemiştir. Bu gün devlet kurumlarında başlarını örtenler veya örtmek isteyenler, sadece inançlarını yaşamak istiyorlar! Anayasa’ya göre ise bunu suç saymak mümkün değildir. Nitekim anayasamıza göre hiç kimse, “dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”3 Bu durumda, bir inanç meselesi olan başörtüsünü suç saymak anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı bir yönetmelik hükmen mülgadır! Öyleyse Memur-Sen’in eylemi aynı zamanda Anayasanın da hakkını teslim ediyor. Öyleyse bu eylem sonuna kadar, netice alıncaya kadar desteklenmelidir.
Dipnotlar: 1- Tarihçe-i Hayat, s. 208. 2- Lem’alar, s. 197. 3- T. C. Anayasası, Mad. 24.
|